Monday 31 December 2012

Yenilikler

2012 ne seneydi be!
Nihayet bitti. Ne kadar çok insan öldü bu sene. 
Ben beklediğimden iyi olamadım. Seneye inşalla. Ama birçok insan tanıdım, sevdim. 

Bu sene için aldığım kararlar var.

  • Daha fazla kitap okuyacağım.
  • Daha iyi bir insan olacağım.

Yeni işe başlayınca, ne daha fazla seyahat, ne de daha fazla fotoğraf gibi bir hedefim olmuyor. Aslında birçok hedefimi rafa kaldırdım.

Gittiğim yerlerde henüz şahsıma vakit ayıramıyorum. Dolayısıyla bir süre, (en azından kış geçene kadar) seyahat yazısı yazabileceğime inanmıyorum.
İş yoğun, talepkar ama keyifli.

Diğer blogdan verdiğim sözlerimi tutamadım henüz. Ama aklımda vallaha. Belki bugün alışverişlerimi yaparım. Kim bilir.

Bu sene hepimiz için daha sağlıklı, daha mutlu, daha huzurlu ve daha paralı bir sene olsun dilerim.

Tüm sevgimle,

Jandragones Otero
Başkent, 31 Aralık 2012



Sunday 30 December 2012

Senfoni Orkestrası

Üniversitede son iki sene boyunca her Cuma akşamını İzmirDevletSenfoniOrkestrası'nın konserlerinde geçirdim. Kaynağını söyleyemeyeceğim 2 kişilik protokol biletimi genellikle o dönemler yakın olduğum bir kız arkadaşımla paylaşıyordum.

Eh bilenler bilir, yılbaşı konserleri ile bahar konserleri meşhurdur. Herkes gelir.
Bilinen oynak eserler çalınır, insanlar oturdukları yerden dans ederler. Alkışla eşlik ederler.

Bahar konserine de biletlerim vardı. Annem Efes Antik Tiyatro'da yapılacak konsere gitmemi hiç istemiyor. Aslında kimse istemiyor. Yine o senfonik arkadaşımla gitmeye karar verdik. O zamanlar bende araba falan yok tabi. Ortaokul arkadaşlarımı ayarladım. Bizi aldılar. Ben de etek, elbise giyme alışkanlığım yok ama giyinmişim biraz. Otobanda giderken, hop lastik patladı. Kenara çektiler.

Birlikte büyüdüğümüz için birbirini kardeş gören ortaokul arkadaşlarım erkek, birisinin saçı uzun. Yedek lastik yok. Biz şıkır şıkırız. Otoban ıssız. Telefon yok o vakitler. Tey tey. Sonra nasıl olduysa artık, uzun saçlı arkadaş arabada kalmaya karar verdi. Biz de diğer arkadaşım; Erkn'la birlikte lastikçi bulmaya. Elbette otostop çekiyoruz önümüzde lastik. Dura dura bir kamyoncu durdu.
Önce Erkn bindi, sonra biz. O koca araca etekler ve topuklularla bindik. Bir sohbet bir sohbet, biraz da piçlikle lastik tamircisinde inerken kamyoncu bize Kibariye kasetini verdi. Öyle bir arkadaş olduk.
Sonra yine başka bir kamyonla döndük. Lastiği değiştirdiler, kaseti dinlemek istedik, erkekler dinlemek istemedi. Zira uzun saçlı arkadaş biraz korkmuştu. Birkaç araç yavaşlamış, o da korkmuş falan. 

Ama inat edince işte, konser alanına ulaştık. Aklıma gelmediği için altımıza minder de almamıştım, ardımıza giyecek de. Sonra donunca, erkenden ayrıldık.  Sağ salim eve geldik. Anneme anlatınca, "ben demiştim" ifadesi. Bu anneler neden hep böyle. İçlerinde bir sensör mü var, istemediği ne yaptıysam başıma birşey gelmiştir.

Neyse.

Eh şimdi başşehire geldim ya, burada CSO var. Yılbaşı konseri ilanını görünce hemen Bay Kuş'u aradım. Tamam deyince, programlar yapıldı. İnternetten aldım bileti. 3tl de komisyon verdim. Bir daha da o şirketten bilet almam bu arada.
Konser gecesi ben işten çıktım, sevgilimle buluştuk. Konser alanına giderken, trafik karman çorman. Taksici bunalınca bizi yarı yolda indirdi. Yürüyoruz, bir sıra var ki, off off.

Sıraya girmeden bileti nereden teslim alacağımızı soralım diye VIPye gitmiştik ki, ben orada salak salak beklerken, bir kadın bize davetiye verebileceğini söyledi. Bize aldık, sonra arkadaşlarımıza aldık, sonra bir de kardeşimle eşine istedik. Kadın verdi davetiyeleri ama maalesef VIP değildik.

Sıradayız. Kaynak yapanlar, onları kovalayanlar. Bir de çok tuhaf belki, yaşlı insanlar bu konuda daha terbiyesiz oluyorlar. Öndeki bizden büyük çiftle sohbet ediyoruz arada. Bir baktık, bir Ank'raHamfendisi aramızda duruyor. Yaşından ötürü birşey demedik. Arkadaki çılgın, isyankar gençliğe de "yaşlı ama birşey demeyin" diye gözdağı verdik. Ayrıca bilete bakmıyorlarmış. Herkes girdi konsere. Davetiye hatıra kaldı.

Girdi de, bir yerleşemedi yerine memur Ank'ra halkı. ErolErdinç çıktı artık, hala yerleşme derdi, hala konuşmalar. Ey ahali, MuratBoz konseri mi sandınız burayı???!!!

Arkada vırvır konuşan kıza dönüp, "susacak mısınız artık?" dediğimde, "konuşmuyorum ki" gibi salakça bir laf edince, Bay Kuş tüm iriliği ile döndü, birşeyler dedi. Ben sinirden ses girdilerini kapatmıştım zaten. Meğer "bak ama hala konuşuyorsun" demiş.

Ya, konserlerde öksürmekten tedirgin olan elit İzmr ahalisinden biri iken, saygısız, kaba halkın arasında çok sinirlendim. Bir daha da gitmem halka açık konserlere. O kadar rahatsızdı. Yersiz alkışlar, sürekli bir uğultu...

F.D. hanım haklıymış, konuk grup da bir dandikumdu. Kendilerine yer ayırmamıza rağmen yetişemedikleri için balkonda yerde oturan arkadaşlarımızı bulup, erken çıkmaya karar verdik. O esnada çılgın salsacı birkaç çift, orkestranın önünde çıkmış dans ediyordu. 

Çıktık ama aracın arkasında 3 tane daha araç var. Biz sakin sakin bekledik ama kocası direksiyonda iken başka bir adamla ağız dalaşına giren kadın mı dersin, aracın içerden buharlaştığını düşünmediği için dışından silmeye çalışıp, sonra aymasına rağmen fark ettirmemeye çalışan amca mı dersin, buhardan arkasını göremediği için manevra yapamayıp ortada kalan başka bir amca mı artık.

Fenalık geldi.

Konser de kötüydü, ben de iki gece üstüste yaptığım tren yolculuğu ve yorucu ama verimli bir gün sonrasında bitmiş durumdaydım.

Eh Ank'ra halkı, beni yine şaşırtmadınız. Ama bir gün seni seveceğim Ank'ra, bir gün, belki ölmeden önceki son gün. 

Ank'raseviciler hiç saldırmasın. Yorumunuzu yayınlamam bile. 

Wednesday 26 December 2012

Sokaktaki Adam ve Garson Adamlar

Sevgili C ile buluştuk geçen haftalarda. Bir yandan nerede yeriz diye dolanırken, bir yandan da konuşuyoruz tabi. 

Ben "memleketimi özledim" dediğimde, bir adam arkamdan "memleketin neresi?" diye sordu. Ben de döndüm, geldiğim yeri söyledim. Beni oraya eğitime gitmiş bir öğrenci sandığı için, 36 yaşındaki her kadın gibi adama ilgi gösterdim :/ (arrgghhh)

İş için orada yaşadığımı, ne iş yaptığımı söyleyince, "meslektaşız" dedi. Ben de tıpkı bir asker gibi topuklarımı birbirine vurarak, "dinliyorum müdürüm" dedim.

Sonra adam konuşmaya başladı. Eski SSK Müdürü imiş. İsmimizi söylemedik ama bana sürekli "Necla mıydı? Bak canım..." diyor, bir yandan da koluma dokunuyor. Ben o vakitlerde, üzerimde bir dana taşıyor (bir kuzu ağırlığında büyük beden deri mont) olduğum için temas edemeyeceğini bilerek, C'ye endişe ile bakıyorum. Adam bağladı bizi. Neler anlattı neler. 

En sonunda, arkadaşımın Almanya'dan geldiğini ve onunla vakit geçirmek istediğimi söyledim. Adam "Jale mi demiştin?" diye sorarak, iki yakamdan tutarak, konuşmaya devam etti. Ben de kartını istedim.

Bir ara "sarhoş değilim" dedi. Hiç düşünmemiştim sarhoş olduğunu. Sadece devletin delirttiği bir adam diye karar vermiştim. Elindeki çerezlerden bize uzattı. Nazikçe reddettik.

Kartını da, az olacağını düşünerek, "biz arkadaşım ile fotokopisini çekeriz" diyerek tekrar istedim ki, çizgili (kareli de olabilir) harita metot defterine elle yazılarak düzgünce kesilmiş, 2cm x 7cm bir kağıdı elime tutuşturdu. Üzerine adını ve telefonunu yazmış ve SGK diye de eklemiş. 
Sonra adamdan zor kurtulduk. Belli ki dinlenmeye ihtiyacı varmış.

Sevgili C ile GöksuLokantası'na gittik. 

Borç çorbamızı içerken, bir yandan konuştuğumuz için azar yedik garsondan. "Madem konuşacaktınız, çorba söylemeseydiniz" dedi. 
Aklıma Akçaabat köftecisi geldi. "Susun da yiyin, sonra konuşursunuz, köfteler soğuyacak". 

Neden?


Sabah yine taksiye bindim. Sanmayın ki, işe gelip giderken taksi ile gitmeyi tercih ediyorum. Yürüyorum ben. Ama bu sabah daha yataktan kalmadan kendime sorduğum sorular nedeni ile taksiye bindim. Çünkü geç kaldım.

"Neden her sabah belirli bir saatte kalkıp, belirli bir saatte işte olmak için kendimizi zorluyoruz?"
"Neden arkadaki araçlardan biri sürekli kornaya basıyor?"
"Neden trafik polisine saygı göstermiyor?"
"Neden 4 yaşından itibaren okula gidiyoruz?"
"Neden günde 8 saatimizi iş yerinde geçiriyoruz?"
"Neden hayatımızın en güzel zamanlarını daha serbest geçirmiyoruz?"
"Neden bir hayat gailesi içine girmişiz?"
"Neden yandaki araçtaki kadın, kocası aracı sürerken, makyajını araçta yapıyor? Çocuk koltuğu boş ise, çocuk nerede?"

Daha bir sürü soru. Neden ne giymem gerektiği kalıplara sokulmuş da, istediğim gibi giyinemiyorum?
Neden ofiste herkes siyah - gri giyiniyor?
Ben bugün beyaz tişört giysem ne olur?

Giydim nitekim. Kendimi de rahat hissetmiyorum bundan ötürü.

Şu baskıyı, tüm toplum ahlak üzerine kursaydı yeniden, refah içinde yaşayan bir toplum olurduk. Ne gözümüzün içine bakarak bize bozuk malı yeminler ederek satan tüccarlar olurdu, ne de gecenin bir saatinde ses yapan komşularımız.
Sahtekarlığın bile bir şerefi olmalı.

Bir Kutu Elma

Dün işten çıkarken elimize tutuşturulan, 38'den gelme hediye bir kutu elma ile taksiye bindim. Beyefendi ön kapıyı açtı, kutuyu ön koltuğa oturttum.

Arka koltuğun ışıkları açıktı. Neden açık? Tepe lambası kapalı mı? Bir sürü soru sorduktan sonra; cemiyet başkanı, duraklar derken, epey bir sohbet ettim taksi sürücüsü ile. Tam 20 senedir bu işi yaptığını, emekli olmasına 17 ay kaldığını, olur olmaz da bu işi bırakacağını ve 42 yaşında olduğunu söyledi.

İneceğim yere geldiğimizde, ön koltuktan kutuyu almadan evvel, açtım. Elma verdim kendisine. Çok mutlu oldu. 

Diğer zamanlarda, iki saniye bile durup, trafiği aksattığınızda, hastane yakını olmasına rağmen kornaya basan Başşehir sürücüleri, sessiz kaldı.

Sonra da komşumuz eczacı bayana uğradım. Gülümsememe rağmen, elimdeki kutuyu masasına bırakınca tedirgin oldu. Kalktı yerinden. Anlattım. Paylaşmak istediğimi söyledim. Parasını vermeyi teklif etti :/
Sonra baştan anlattım.

Hayatta hayır diyemediği tek şeyin elma olduğunu, benim onlara Noel Annelik yaptığımı söyledi. Çalışanlar da geldi. Başta tedirgindiler.
Büyük şehir insanları böyle bir davranışa alışkın olmadıkları için hem şaşırmış hem de sevinmiş haldelerdi.

Elmanın içine ilaç şırınga edilmiş mi diye düşünmüşlerdir diye düşündüm.

Kutu yarıya inmişti eve girdiğimde, o kadar dağıtmama rağmen.

O nedenle de, blogun adını bu anıdan aldım. Hem bana hem de size hatırlatsın diye.

Sevgiler,

Jandragones Otero
26 Aralık 2012, Başşehir