Thursday 31 January 2013

Ank'ra'nın Denizi!?!1

Bugün Ank'ra'nın denizine gittim. 35 dakika geçirdim, geri geldim.

Yukarıdan sanki bir Çin şeysiymiş gibi görünüyor.

Sabah, taksi durağına yürüdüm. Hava soğuk olduğu için hepsi içerideydi, girdim.

Gitmek istediğim yeri ve bilmediğimi, ve bana gpsli bir araç vermelerini söyledim.

Aralarında görüştüler, tartıştılar. Emin olmamakla beraber "ordan değil öbüründen git, taksiciye sor" dediler. eheheh 

Bir tanesini seçtiler ve yolda gidiyoruz. 
Telsizden anons geldi ve tam yeri tarif ettiler. Biz de bulduk!

Taksici milletine çok kızıyorum bazen kötü araç kullandıklarında ancak böyle şeyler yapıyorlar ya, hoşuma geliyor.

Wednesday 30 January 2013

Soğuksun Ama Çok Güzelsin!

Yo, bunu bana demediler!

Birkaç elbiseyi "upcycle" edip, etek haline dönüştürmek üzere gittiğim terzinin bulunduğu "çarşı"daki mermer merdivenler! Bizim İzmir'de han dediğimiz yerlere Ank'ra'da çarşı diyolla.

Bu fotoğrafı çekerken, arkamda beliren "pardon geçebilir miyim?" bey yüzünden  üzerinde çalışamadım ama oraya Benjamin ile gitmek gerek! Akşam vakti rengi de harika oluyor.

Keşke daha fazlasını çekebilseydim.

Bu arada etekler de güzel olmuş. Artan parçaları da verdiler. Bir zaman da, artıklardan parmaksız eldiven dikmeyi düşünüyorum. O kadarını yaparım ki ben!



Saturday 26 January 2013

*Eldivenden Merdivene

Doğal gazımızı kestiler. Aylardır bizim farkında olduğumuz ancak "ilgililerin" algılama aletleri ile bile çözemedikleri durum nihayet ayyuka çıkmış, çalışmalara başlamışlar 3 apartman etrafında.

Eh bu durumda, annemi mümkün olduğunca dışarıda benimle birlikte sağlıksız beslenmeye çekiyorum. Cuma akşamı da, "oh bebişim, hadi bu Cuma gecesi Ank'ra sokakları bizim olsun" dedim. Ama iş yüzünden erken aramayı unutmuşum. O yemek yapmış bile. 

Olsun, teklifimi kabul etti. Geçen seneki yaşgünümde eski şirketin verdiği hediye çeklerinin süresi ay sonunda dolacağı için, bize ait olmayan bir paranın keyfini çıkarmaya karar verdik! Gideceğimiz yer *YeKeMe.
Hani eskiden bir reklamları vardı, eldivenden merdivene! Satılık merdiven görmedim sevgili H.!!! (EbruŞallı'nın kocası) A_run!

Bu YeKeYeKeMe aslında benim işyerime sadece adımlık uzaklıkta. İşten çıkmadan 15 dakika önce annemi aramak aklıma gelince, önünde buluşmaya karar verdik. 

Ben biraz geç kalınca, can hıraş önce üst geçitten geçtim, sonra 2 koca cadde, sonra da dayanamadım artık annemi aradım; "nerede bu yer ya, Mng'ya geldim!!!!1"

Annem, "çok gitmişsin ya!" deyince, bir önceki konuşmada, "sizin parkın oradayım" demesinin kafamda tuhaf bir halde yankılanıyor olması ile, "½#%/?\$!!, tamam geliyorum ben" demekle kapattım telefonu.

Tek cadde ve bir üst geçitten sonra ışığını gördüm. Arada ışık kaybolsa da, önüne geldim mekanın. O önü dediğim yer, üstelik küçük kapısı imiş. Hmpf! :/

Şöyle bir durup hesap yapınca aslında gidiş-dönüş mesafesi işten eve kadarmış. Ve tıpkı üniversitenin ilk günü, önünde durduğumuz binanın aslında fakültem olduğunu sorunca öğrendiğimiz gibi, aslında burnumun dibiymiş (Eski okulum şu an 5 katlı bir hasta oteli). Tek bir caddeyi geçsem olurmuş. Napalım oldu öyle. Ank'ra'yı bilen "eee ama ... karşıya bile geçmeyecektin vb" diyecekler, lütfen demeyin.

Sonra da, gece 21:00lere kadar dolandık. En sonunda merdiven yoktu ama kolleksiyonuma 12nci parçayı ekleyerek, siyah deri eldiven aldım vesaire.

Tam da dediğim gibi oldu, Ank'ra sokakları bizim oldu o gece. Çok çılgınım, çok. 
Aslında sebep; anneme giydiği 20 pabuçtan hiçbirinin olmaması. 

Sevmediğim yerlerde hep kaybolurum ben. Oysa beynimin, "şuradan çabuk çıkayım" diye, tüm yolları kaydetmesi gerekir! Bir Ank'ra var böyle kaybolduğum, bir de Burunova!

Arabaya almayı planladığım navigasyon cihazını alıp, bileğime takmalıyım.

Bahsettiğim yerleri sevenler lütfen, isyan etmeyin. Bir şey değişmeyecek benim için, belki daha kötü olacak!!!11

Teşekkürler,

Sevgiler,

J.O., Ank'ra

Thursday 24 January 2013

Fuuuuu!

Hep seviniyorum ya, övünüyorum işe yürüyerek gidip geliyorum diye. Bu sabah yine bir elit ofis personeli gibi giyindim, çıktım evden.
Tam bir Manhattan!lı gibi sol koluma astığım pespembe şemsiyem ile elimde zencefilli bişili bir bitki çayı var.
Sağ elimde de telefon. Her sabah olduğu gibi BK ile konuşuyorum.
Heyecanlı bir şeklide hayallerimden bahsederken, vıjjt düştüm.
İşte şu sarı noktada! Tam ana cadde yanında! 
Sol elimdeki koca kapalı termos bardak zemine oturdu, sanki masanın üzerine nazikçe bırakırmışsın gibi. Sol ayağım altıma girdi. Bir yandan da telefonda sakince "düştüm, düştüm ben" diyorum. BK şoka girdi sanırım, ses yok. Sonra "düştüm ben" dedim tekrar.

Ayağa kalktım. Baktım çizgi romanlı çorabım yırtılmamış. Zemin kaygan ama üzerimde herhangi bir düşme ibaresi yok. Kendime kızdım, neden telefonda konuşuyorum diye. Kapattım telefonu nazikçe.

Sonra da, elit ofis personeli mi kalmadı, topuklu çizme mi, Ank'ra'nın kaygan kaldırım taşları mı?! Zaten sabah fark ettim kayıp düşebileceğimi, tıpkı bir Geyşa gibi minik adımlarla yürüyordum. 

Ofise gelince de, belediyeye şikayet ettim. Belimdeki hafif sızı ciddileşirse, dava açacağımı da ilettim. 
Dün de yaya geçidinden geçen biz bir avuç yayaya, yine aynı yerde hızla gelip, korna ile çekilin ikazı yapan taksi sürücüsünü şikayet etmiştim.

Ofisteki arkadaşlarım "çok protest bir insansın, sanki Avrupalıymışsın gibi" dediler. Cevabım şöyle oldu: "ben dünyayı değiştireceğim!"

Görünür bir hasar yok.

Neyse siz çoraplarıma bakın, ben de Pinky & The Brain misali, plan yapayım.


Tuesday 22 January 2013

El İşler Alet Övünür

Bugün geldi kargolan. Bir tek falçatam ve façam eksik! 

Bir de, ex librisim gelmişti ki, henüz kullanamadım. Her şeyim hazır halbüse. Eski kitaplarım da, aplamdan bana iade edilecekken, her şey yerli yerinde. Olmadı, yeni eve taşınırken damgalarım!
Soldaki Bay Kuş'un elbette!!

O harika paketi de, içindeki ile göndermiştim. Basıyor mu, ağlıyor mu bilmiyorum hatun?!

Su

Su, medeniyetlerin etrafına kurulduğu kimyasal bileşik.

Fırat'tan sonra, Seymens parkı beni mutlu etmişti. Havalar ısınınca da Eymir'e gideriz diye sevinirken, haberler falan işte. Bu arada, arabala girilmiyormuş oralara. Ama bisiklet kiralanabiliyormuş. Ben de binerim ya bisiklete, canavar gibi!!?

Neyse konu bu değil, konu beni heyecanlandıran planlarım.

İki gündür havanın şahane olması ile birlikte, tıpkı sonbahardaymışım gibi giyinip, yürüyorum ya, keyfim yerinde. İşim yoğun ama ben böyle seviyorum zaten.

Ve hava tam ilkbahar kıvamına gelince, biz uzaktan komandolu tekne alıcaz ve her bir su birikintisinde oynayacağız!!

İçinde iki adam olanlıdan istiyorum.
Kargo da bedavaymış, yaşasın!

ö_Ö


Olsun, benim sevgilim kağıttan uçak yapabiliyorsa, gemiyi de yapar pekala!!! Gerekirse ucuna ip bağlarım.

Friday 18 January 2013

Yollar

Bana bitmiyor bu sene sanki yollar. Her hafta ayrı bir bölgedeyim, artık bölge de kalmadı ya. Ege, Karadeniz, GDAnadolu falan kalktı hep, bilmeyen varsa.

Tren camından çektiğim bu fotoğraflara bayılıyorum. Kırağı düşmüştü o sabah, pek net değil ama instagramın yaptığını ben müdahalesiz yakalıyorum :|



 İşte Darknia!
Kömürün görmediğiniz yüzü.
 Tren yollarının tabelasızlığı ve çift işlem. 
 Bu da uzaktan olanı. İçin için yanan ve kötü kokan kömür. O kadar çam olmasa Ege bölgesi Ank'ra gibi olurdu.
Tam saniyeler önce, Benjamin'in bataryasını şarj ediyordum ki, patladı!!
Ne kadar tanıdık değil mi?
Ank'ra'ya getirdiğim her aracımın aynı noktada aküsünün bitmesi gibi. 

Geçmişim tekerrürlerden ibaret.

Sunday 13 January 2013

Kendin Pişire*

İzmir'deki askeri kampta yazardı bu. Senelerce de düzeltmediler (en fazla 2 senedir tabi).

Ne zaman DIY görsem, aklıma bu yazı gelir. 

Seneler önce satın alıp, uzun süre kullandığım deri çantamı elbette atmadım, atamadım. Bazen evde gözümün görmediği kutuları açıp baktığımda, 10 sene sonra ideal bir çöp kadın olabileceğimi görüp endişeleniyorum.

O deri çantayı ben nerelerde kullanırım diye de, her 3 ayda bir düşünür, araştırırım. Attığım onca deri pardesü ve pantolon da cabası. Ah için yanıyoorr.

Eğer deri delme zımbırtımı bulursam, ki çok küçük, parmaklarımın acıması pahasına dikdörtgenlere ayıracağım deri parçalarından kemer yapacağım. 

Ama büyük bir çanta, dolayısıyla ondan ne malzeme çıkar. O nedenle de yine gaza geldim. Sanki vaktim olacakmış gibi! Peh

Ama şunu gördüm ve istedim. 
http://myevaforeva.blogspot.com/2009/07/leather-clutch-tutorial.html# 
Ama bendeki deri çok kalın.

O nedenle, bu burada dursun, gidip gelip bakayım, heyecanlanayım. Hem belki çantayı sökerim bu arada.

Bir musibet

Çağatay Bey'in bin nasihatından yeğmiş.

Biraz önce "suretkitabı"nda, en sevdiğim fotoğraflarımdan birinin başkası tarafından kullanıldığını gördüm. Çok sinirliyim.

Üye olduğumuz ortak br grupta gördüm. Hemen herkesin içinde uyardım. Ama hani paylaştıkça çoğalacaktı?
Neden böyle hissettim ki ben?
Sevgili C, beni analiz eder misin onca işin arasında?
Çok üzüldüm ben.

Friday 11 January 2013

Pati

Bu daha güzel sanki.

2 Arada Ah Nerede 1 Derede

Önceki ortadan kaybolmalarım dahil, Böğürtlen ile çektiğim fotoğrafları ortamlara taşımayı becerdim. Kalitesi de düşük değilmiş!! Oleys!

İlk fotoğraf Çağatay Bey'e gelsin. Tren camının arkasından, Mns - Sm yolları! Gördüğüm bu kadardı, söylemiştim. İşten daha fazlasına henüz vakit ayıramıyorum. Ama yeni gelen olunca, bahane öznesi de olabiliyorum. Dünden önce çiköfte yaptılar, "J hanım istedi" demişler. Ben Ege'de büyüyen biri olarak, ne zaman talep ettim böyle birşey? :)
 Sarı renge ayrı bir ilgim vardır. Her ne kadar semiotics / göstergebilimde hastalığı simgelese de!
 Yataklı vagonların son hali: akça ağaç. Aşırı ısınma sorununu da çözmüşler. Geceyarısı kanter içinde uyanmıyor artık insan.
 Svs - Kngl
 Bu yeni arkadaşım - kırma dişi.

 Her zamanki gibi detay!! 

 Ayran şişelerinde gözüm kaldı. Eh tabi ne yedik? Svs köfte. Fena değildi.
Ne de olsa akşam geç çıkmak zorundayım diye de, bunları kısaca yazdım, ekledim. Sevgiler!

Tuesday 8 January 2013

Bembeyaz

Svs'tan bildiriyorum:

Dize kadar kar. Dün gelirken araç ani tipiden dolayı yoldan çıktı, kara saplandık. 1.5 saatlik yolu 2.5 saatte zor geldik.
Bugün güneş çıktı :(

Üzülüyorum çünkü böyle durumda güneş çıkınca ertesi gün ayaz oluyor. Moskva'da da böyle olmuştu. Son gün donmuştuk.

Hala şu kaldığım yeri gündüz gözü ile göremedim. Baharda bol bol fotoğraf sözü veriyorum. Benjamin evde. Ama evde de kar varmış.

Yoğunluktan takip ettiklerimi de edemiyorum. Ölmedim.

Sevgiler,

J.O.
Svs, Kngl 2013


Thursday 3 January 2013

Kardeş Sevgisi

Dün, geldiğim yerde evimde yemek yediğimiz insanların buradaki evlerine gittik. Önce HacıBey, sonra Dayı'lara. HacıBeylerde köpek sevdik, dayılarda 43 günlük bebek!

Biz gelmeden evvel ablası bebeği taşırken kafasını omuzuna çarpmış. Kafası morarmış bebeğin :/ (ben görmedim). Ablası da o kadar üzülmüş ki, ağladı sürekli odasına gidip, gelip.

Ben de teselli ettim. "Merak etme bebeklere bi'şey olmaz. Ben kardeşimin üzerine oturdum, hala yaşıyor" eheheh

Prenses kardeşim henüz blogu okumuyor ama okusa, güler geçerdi herhalde. Çünkü küçükken onu kıskanıp, neler yapmıştım. Ama şu an dünyadaki en önemli insan kendisi benim için. 

Ben bunu söyleyince, anne ablanın bir büyük kardeşi ile yaşadığı kıskançlık sinirlerinden bahsetti. Kız, kardeşinin kulağını ısırmış. Ben de benimkinin göbeğini ısırmıştım :/

Nasıl bir duyguysa artık, neler yaptırıyor. Kıskançlık cinayetini anlayabiliyorum bundan sebep.

Ben yine de dünya üzerindeki en güzel dişi olan kardeşimden bir kere daha bur'lardan özür dileyeyim. Ay lav ye!

Tuesday 1 January 2013

Seymens

Uykuya geç geçtiğim bir yılbaşı gecesi sonrası, BayKuş beni almaya geldiğinde, ona tıpkı bir sevgili gibi sandviç yaptım. Beni Seymen(s) Parkı'na götürdü.

Yürüdük, dolaştık, sonunda havuza geldik. BayKuş pastasını yerken, havuzun kenarına yattım. Gökyüzünü seyrettim biraz. Sonra bir keyif hali. 

Düşündüm de, böyle parklarına bahçelerine sıklıkla gider isem, Ank'ra'yı sevebilirim.

İlk iş yeni eve taşınmak.








İlk Beyaz ve Anne

Bugün başka bir aynada kendime bakarken sol şakağımda çıkan bir tel beyaz gördüm. Tıpkı bir erkek gibi. Kadınların beyazı tepede çıkmaz mı?

5 kişilik ailede en son beyazı çıkan benim. 


Bu da yetmezmiş gibi, dün yılbaşı yemeğine gelen kuzenimin getirdiği çiçekler!
Annem çok ıtırlı çiçekleri, ArıMaya silgisini vb sevmez.
Bizim bayıldığımız kokulara, "of çok pis kokuyor" dedi senelerce, güldük.
Ve ben dünden beri masada duran şu nergisleri çöpe atmak için tilki gibi dolanıyorum. Bu nasıl pis bir koku!

Anneme benziyorum gittikçe. Onun gibi yemek yapabilsem, tamam da?! 
Bilen bilir, çiçek almayı sevmem ben. Dalında güzeldir benim için. Madem bişi alcan, gelcen yiyecek getir diye düşünenlerdenim! 
Heh!